Sevgili Sanga,
Defne Hoca’nın Hayat Bir Çeşnidir yazısını okuduğumdan beri, ömür denilen bu şeyin ne zaman başlayacağı ya da başlayıp başlamadığıyla ilgili kafamda yeni bir tartışma konusu açılmıştı. Haliyle mesele arkadaş sohbetlerine de taşındı ve birinin aklına Pink Floyd’un şu dizeleri geldi.
“No one told you when to run, you missed the starting gun”
(“Kimse söylemedi sana ne zaman koşman gerektiğini, kaçırdın başlangıç anını.”)
Yıllardır tekrar tekrar dinlediğim(iz) şarkı meğer bir kulağımdan girip ötekinden çıkıyormuş. Gitar soloları şöyle iyi, adamın sesi böyle müthiş… (zaten tasarımlarına, filmin efsaneliğine, albümlerin, kliplerin derinliğine, sahne performanslarının unutulmazlığına, Pink Floyd’un bir çağı kapatıp diğerini açışına falan hiç girmiyorum. Kafede buluşmuşuz, masanın ortasında üç boyutlu PINK FLOYD yazıyor ve söylenebilecek her türlü övgü sözcüğünü her türlü cümle içinde kullandığımızı farz edin.) şu dizelerde ne dediğini belki defalarca bağıra bağıra Gilmour’a eşlik ederek söylemişimdir de işte hani başka bir gözle görmek, başka bir kulakla duymak böyle bir şey herhalde.
Tabii şarkının sadece yukarıda yazdığım dizesi değil, tamamı konuyla ilgili.
“Time”
Fritter and waste the hours in an off-hand way
Kicking around on a piece of ground in your home town
Waiting for someone or something to show you the wayTired of lying in the sunshine staying home to watch the rain
You are young and life is long and there is time to kill today
And then one day you find ten years have got behind you
No one told you when to run, you missed the starting gun
And you run and you run to catch up with the sun but it’s sinking
Racing around to come up behind you again
The sun is the same in a relative way, but you’re older
Shorter of breath and one day closer to death
Every year is getting shorter, never seem to find the time
Plans that either come to naught or half a page of scribbled lines
Hanging on in quiet desperation is the English way
The time is gone, the song is over, thought I’d something more to say
Home, home again
I like to be here when I can
When I come home cold and tired
It’s good to warm my bones beside the fire
Far away, across the field
The tolling of the iron bell
Calls the faithful to their knees
To hear the softly spoken magic spell
———————————————————————-
“Zaman”
Sıkıcı bir günün saniyelerini bir bir sayarak
Kimse söylemedi sana ne zaman koşman gerektiğini, kaçırdın başlangıç anını
Ve sen koşuyorsun ve koşuyorsun güneşi yakalamak için ama o batıyor
Güneş aynı güneş ama sen daha yaşlısın
Daha soluksuzsun ve bir gün daha yakınsın ölüme
Her yıl daha da kısalıyor, neredeyse hiç zaman bulamıyorsun
Planlar ya boşa çıkıyor ya da yarım sayfa dolusu karalanmış satırlarda kalıyor
Zaman geçti, şarkı bitti, söyleyecek bir şeylerim daha olduğunu sanmıştım
***
Ben ne zaman başlayacak bu hayat diye sorarken bugün Ursula Le Guin’in hayatı sona erdi. Kalbim sızladı. Sonun olmadığı bir hikaye anlattım kendime. Şimdilik ona tutunuyorum.
Bir de ardında bıraktığı ilham veren kitaplara, yazılara ve konuşmalara:
Bir Diploma Töreni İçin Kinayeli Bir Konuşma
***
Ayla birlikte yükselmek ve düşmek… her günün bir diğerinden farklı olacağını kabullenmek… kendi hallerime saygıyla…
Sangama selam olsun,
Sangasızlık başa bela,
Sangadan biri benim sevdiceğim.
Demek ki Pink Floyd şarkıları da Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ı gibi. Yaşı gelince anlıyorsun.
https://giphy.com/gifs/feride-kafas-geldi-emel-sayn-pWDCYebm02fwk/fullscreen
BeğenLiked by 4 people
Kafası geldi 😂
BeğenLiked by 3 people
Adamlar dahi. Dahileri biz hep sevmişiz ta küçüklüğümüzden.
BeğenLiked by 2 people