Bugün yeni bilgisayarımı kullanmaya başladım, ilk yazım/mektubum size. Bana şans ve bereket getirirsiniz inşallah. Hayatımın herhangi bir alanında zorlandığımda, sanganın dayanışma ruhunu hatırlamak ve bu sarıp sarmalanmayı hissetmek isterim. Deniz Dülgeroğlu, Merdiven Altı Terapi’nin bir bölümünde; hatırlamak istediği hissi çağrıştıran şekilleri, sözleri dövme olarak yaptırdığını söylemişti. Benim hiç dövmem yok, ama yaptıracak olsam anlaşıldığım ve yargılanmadığım hissine dair bir şeyler çizdirirdim. Neyse, şimdilik dövme yaptırmayı düşünmüyorum, laf buraya nasıl geldi ben de anlamadım 🙂
Kendime bir masa-sandalyesi olan oda buldum, ısınma turlarına haziran itibariyle başlıyorum. Bir arkadaşımın ofisini kullanacağım, ben de ona bazı işlerde destek vereceğim. Bu formül ile, şimdilik ekstra maliyet yaratmamayı başardım. Ancak yine de içim rahat değil. Bu paylaşım, benim aleyhime işler mi? Ben sınırımı koruyabilir miyim? gibi kafamda bir sürü soru dönüyor. Birkaç arkadaşımın, “kendi işini sana yaptırır, sen işini gücünü yapamazsın” şeklindeki olumsuz yorumları, beni ufaktan kaygılandırdı.
İlk paylaşım ekonomisi kavramını bir TEDX konuşmasında duymuştum. Bir düğün için, bir arkadaşımın abiye kıyafetini ödünç almıştım, teşekkür için de beraber gideceğimiz konserin biletlerini ben almıştım. Hem benim hem onun çok hoşuna gitmişti. Kavramdan haberim olmadan uygulamaya ufaktan bir giriş yapmışım. Hala daha paylaşım ekonomisi bende ve çevremde yaygınlaşmadı, çekingen adımlarla ve nadiren oluyor. Bundan olsa gerek; ofis-oda paylaşımı beni korkutuyor. Halbuki, adil bir paylaşım, alan kadar vereni de mutlu eder, bunu teoride biliyorum.
Ayfer Tunç’un bir konuşmasında, 1986’dan sonra tüketim toplumuna dönüştüğümüzü söylemişti. Ben de tüketim toplumunun içine doğmuş biri olarak, “paylaşmak yerine bende de bulunsun, satın alayım” anlayışındaydım. Maliyetler belimi büktü, dünyanın kaynakları azaldı da, bu paylaşım ekonomisini uygular oldum. Bu sorunlar olmasa, herhalde aynı tas aynı hamam giderdim. Paylaşma konusunda kaslarım çok gelişmemiş bunu fark ediyorum, vermek kadar almayı bilmeyi de kapsıyor. Yoksa, insanlarla geçinmek için orta yol bulma meselesini, özümü kaybeder miyim, kendimden verir miyim, sınırım ihlal edilir mi? gibi bir varoluş sorunu haline neden getireyim ki? Peki o zaman, paylaşmaktan korkmamak, hayat bilgisi ödevi olsun bana.
Bu konuyu yogaya bağlayacak olursam; hani bazı asanalarda sağ tarafı yaparsınız da sol tarafını yapamazsınız ya. İşte o asanalar için; sağ tarafta, neyi nasıl yaptığımı gözlemleyip, sol tarafa uygulamayı, önermişti Defne hoca. Bu paralelde; verirken duyduğum mutluluğu, alırken de hissetmeyi, bunu bir zaafiyet olarak görmemeyi öğrenmeyi niyet ettim, niyetlerdeyim.
Sevgilerle.