Zor bir gün oldu.
Sabah uyanmam gereken saatten 1 saat geç uyandım, yine de varacağım yere zamanında vardım. Fakat ben yoldayken varacağım yerdeki etkinlik iptal olmuş, ben varınca öğrendim. Sonra geri döndüm.
Geri dönüş yolunda metroda garip şeyler oldu. Metroya ilk duraktan bindim. Metro henüz hareket etmeden benim çaprazımda duran bir adam karşısında duran kişilerin sohbetine dahil olmaya çalıştı. Başta adam karşısındaki kişilerle şakalaşıyor sandım. Sonra adam kelimelerini tekrar etmeye başladı. Ara ara sesi yükseldi. Dışardan bakıldığında kopuk, anlamsız ve tekrarlı sözler söylüyordu. Adamın ruhsal bir sorunu olduğunu anladım. Kısa bir süre sonra ben çantamdaki notları çıkardım, bir şeylere baktım. Bir süre dikkatim notlarımdaydı. Sonra bahsettiğim adam bağırmaya başladı. “Benim mavi kodum var, kimse bana maske tak diyemez” gibi bir şeyler demeye başladı. Ben hala notlarımdaydım, dönüp bakmıyordum bile o tarafa. Diğer adamın bağırmalarından hemen sonra önümde yaşlı bir adam belirdi. Herhalde para isteyecek diye düşündüm. Çünkü epey yaşlıydı, 70’lerinin sonlarında ya da 80’lerinin ortasında olabilir. Üzerinde bir ceket vardı, çok kötü bir giyimi yoktu ama çok da iyi bir giyimi de yoktu. Göz kapaklarının bir kısmı yok gibiydi ya da gözleriyle ilgili bir sağlık sorunu vardı. Ve suratında çıbana benzeyen ama çıban olmayan parçalar var gibiydi. Adam bana “maskeniz var mı” dedi, “hayır” dedim. Yaşlı adam benim sıramda oturan başka kişilere de sordu. Kimsede maske yoktu herhalde, herkes hayır dedi. Sonra yaşlı adam oturdu. Bu arada diğer adam bağırmaya devam ediyordu. “Sen kimsin bana maske tak diyorsun” gibi şeyler diyordu. Yolculardan bazıları “adam senden maske istedi maske tak demedi” gibi şeyler söylediler. O noktada parçaları birleştirdim: Demek ki yaşlı adam diğer adamdan da maske istedi fakat diğer adam da maske kullanmıyordu ve yaşlı adamın kendisine maske tak dediğini sandı ve o noktada bağırmaya başladı. Bunları düşünürken yaşlı adama baktım. Epeyce bir büzülmüştü ve koluyla ağzını kapatıyordu. Çok kendi içine kapanmıştı. Korkmuş bir hali vardı.
Ben yolculuğun başından beri çaprazımda oturan adamın ciddi bir ruhsal sorunu olduğunu anlamıştım ama yaşlı adam ise başka bir perondan bu tarafa doğru gelmişti ve bu adamdan maske istemişti, adam kendisine bağırdığı için ise maskesiz olmasının bir suç olduğunu düşünüyordu herhalde. Yaşlı adam neler düşündü bilemiyorum tabi. Ama çok içe kapanmış gibiydi. Sonra bir durakta yolculara burası hangi durak dedi. Yolcular durağın ismini söylediler ve o da o durakta indi. Ben de ona bakıyordum pencereden. Sonra diğer perondaki yolcular yaşlı adamı çağırdılar. Yaşlı adam da tekrar metroya bindi ve diğer perondaki kişilerin yanına oturdu. Ben diğer perondaki kişilerin yaşlı adamı yanılttığını düşündüm. Adam bu durakta inmek istiyordu, diğer perondakiler ona engel oldu, bu zavallı yaşlı adam varması gereken yere varamazsa ne olacaktı?
O noktaya kadar bir gözlemci gibi hissediyormuşum kendimi. O noktada olaya müdahale edip adamın o durakta inmesine yardım etmem gerektiğini düşündüm. Ayağa kalkıp yaşlı adamın yanına gittim. Siz bu durakta inmeyecek miydiniz dedim. Yolcular hayır başka bir durakta inecek dediler. Bu yanıttan ikna olamadığım için tekrar yaşlı adama bu durakta inip inmeyeceğini sordum. Yaşlı adam da başka bir durakta ineceğini söyledi. Tamam dedim. Sonra “Maske takmak zorunda değilsiniz bunun için üzülmeyin” dedim. Yaşlı adam da metrodaki herkesin maske taktığını o yüzden kendisinin de maske takmış olmayı istediğini söyledi. Sonra yaşlı adama bir şeye ihtiyacı olup olmadığını sordum. “Sağlığınız” dedi. Sonra ben eski yerime geri döndüm. Bu kez ayakta durdum. Diğer adam da hala söyleniyordu ama sesinin seviyesi azalmıştı, bağırmıyordu.
Birkaç durak sonra merkezi bir durakta ben de yaşlı adam da birçok yolcu da indi. Ben yaşlı adama tekrar bir şeye ihtiyacı olup olmadığını sormak istiyordum. Neyse sonra baktım benim olduğum perondaki bir adam yaşlı adama eşlik ediyordu. Benim olduğum perondaki adamın “amca nereye gideceksin” dediğini duydum. Yaşlı adam gideceği yeri söyledi. Benim peronumdaki adam yaşlı adamın koluna girdi ve sanıyorum ki yaşlı adamın gideceği yere giden diğer metroya yaşlı adamı götürdü.
Sonra ben metrodan çıkarken hüngür hüngür ağlamayı çok istedim. Birazcık gözyaşları döküldü gözümden ama etrafta bir sürü insan olduğu için ağlamak istemedim. Son aylarda ağlarken boğazımda kocaman bir düğüm var gibi hissediyorum ve o düğüm çözülemiyor bir türlü. Metro çıkışı ağlama isteği duyduğumda düğüm de geldi yine oturdu boğazıma.
Beni ağlatan yaşlı adamın hayata küsmesi ihtimali. Bir daha dışarıya çıkmayı istememe ihtimali. İncinme ihtimali. Kendisini suçlu hissetme ihtimali…
Ve tabi yaşlı adam iyi bir halde mi, kimsesi var mı, varacağı yere vardı mı…
Günün devamında ise evdeki pencere açıktı. Karşı apartmanda tanımadığım komşulardan birisi diğer komşuya ne olduğunu sordu. Diğer komşu telaşlı bir şekilde “usta düştü çok kötü bir şekilde düştü” dedi. Konuşan komşular orta yaşlı gibiydi. Ustanın yaşlı olduğunu hayal ettim. İçim cız etti. Oysa belki de genç bir ustaydı. Acaba ustaya bir şey oldu mu diye de düşündüm. Üzüldüm ustaya, umarım iyi bir haldedir.
Akşam apartmanın içinden sesler geldiğini fark ettim. Sanki üst kattan bir hastayı aşağıya indiriyorlardı. Kapıyı açtım. Gerçekten de 5-6 kişilik bir sağlık ekibi orta yaşlı bir adamı sedyeyle dışarı çıkarıyorlardı. Adam kusmaya çalışıyor gibiydi…
Neticede az önce yogamı yaptım. Mandukasana’da ağlama isteği geldi. Metro çıkışı gelen ağlama dalgası gibi bir ağlama dalgasıyla ağladım. Boğazımdaki düğüm açılıyor mu diye düşündüm ağlarken; bence tam olarak açılmadı.
Kime ağladım? Sanırım kendi anne babama. Babamın geçtiğimiz aylarda anlattığı bir hikayeye. Annenim son zamanlarda yaşadığı sağlık sorunlarına. Yaşlı olmalarına. Bir gün aramızda olmayacak olma ihtimallerine. Bir yandan da ağlarken çok da düşünce yoktu aklımda. Sadece ağlama isteği vardı.
Mandukasana’da ağlama kısmından sonra serinin devamını yapıp yogamı bitirdim.
Buraya daha olumlu şeyler yazmayı tercih ederim. Ama bugün bunlar çıktı benden.